Fuzuli’nin “Boş yere canı sıkılmaz insanın; ya bir eksiklik(vicdan) vardır, geleceğe dair ya da bir fazlalık(vicdansızlık) vardır; geçmişten gelen” sözleri- Prof. Dr. İlhami Güler’in de dediği gibi- geçmişimizi özetlediği gibi bu günümüzü de özetliyor.
Okullar açıldı ama temizlik sorunu gündemdeki yerini koruyor. Bu konuda muhalefete ait belediyelerden yardım isteyen okul yetkililerine kimi üst yöneticilerin aba altından, kimilerinin de açıktan sopa göstermeleri tartışma yarattı.
Üst yönetici hem partizan hem görevinin bilincinde olmayan eskilerin deyimiyle “cehl-i mürekkeb”(Katmerli cahil) ise eyleminin ceremesini 40 yıl öncesinde olduğu gibi günümüzde de millet ödüyor.
Örnek:
Sağcılığın ve solculuğun hayli keskin olduğu Bülent Ecevit’in Başbakan olduğu CHP iktidarı döneminde(1977-1979) Fethiye’nin Ören Vadisi’ndeki köy halkından bir grup “Biz Ecevit’in yolunu istemeyiz” diyerek yol yapımına engel olmalarının ceremesini ilerleyen süreçte hastası olanların, ağır yükü bulunanların ödediği gibi.
O devrin şartlarında bu tür olaylar normal karşılanıyordu. Günümüz koşullarında o insanlara “cahillik yapmışlar” diyerek geçiştiriyoruz ama 40 yıl önceki zihniyetin bu gün hortlatılmasına ne demeli?
Yapılana kibir de demek, gurur da demek hafif kalır. Çünkü söz konusu olan korumasız çocukların sağlığı…
Okul hizmetli yokluğundan temizlenemiyor, iddiaya göre bu işi karşılıksız yapacak belediye personelini üst yönetim siyasi nedenlerle kabul etmemesini dayatıyor, iyi mi? Birbirimizi geçtik bu vicdansızlığı çocuklarımıza reva görmesek olmaz mı?
Okulların temizlenmesine engel çıkaranlar siyasetçi olsa bir yere kadar anlaşılır bir şey ama bunu yapan bir bürokrat.
Hâlbuki memurun partisi olmaz, siyaset yapacak olan devletin gömleğini çıkarır, siyasete girer aksi halde memuriyet gömleği ile siyaset yapmak milleti ayrıştırır.
Diğer yandan bir müdür maaşını milletten toplanan vergilerden alıyorsa parti farkı gözetmeksizin hizmetle mükelleftir.
Kaldı ki, okulların artan ihtiyaçlarına gerek okul aile birliklerinin yardımı gerekse belediye gibi kurumların katkısı olmadan günümüzde ne veliler ne de okul yönetimleri yetebilir.
Bakanlığın da bu gerçeği kabullenerek çifte standarttan vazgeçmesi gerekiyor.
Her kayıt dönemi öncesinde Bakanlık bağış toplanmaması konusunda okullara bir genelge gönderir ve velilerden her ne ad altında olursa olsun para talep edilmemesi istenir.
.Bu haberleri işiten vatandaş da zanneder ki, devlet okulların her ihtiyacını karşılıyor toplanan paraları yöneticiler keyfine göre, sorumsuzca harcıyor.
Hâlbuki kazın ayağı genelgede anlatıldığı gibi değildir. Okul Aile Birliği güçlü olmayan okullardaki yöneticiler her okulun temel ihtiyacı fotokopi kâğıdı ve tebeşir almakta bile zorlanır.
Sıra denetime geldiğinde iğneden, ipliğe okul müdürünü sorguya çeken müfettişler eksik bulduklarında affetmezler ve “yöneticilik mazeret üretme yeri değildir, çözüm yeridir,” derler,keserler atarlar.
Bir gerçeğin altını çizmek gerekir:
Devlet okullarının gerek velilerin gerek hayırsever esnafın, vatandaşın gerekse belediyelerin yardımı olmadan ayakta durmaları bile mümkün değildir.
Bu konuda inat eden, gurur, kibir yapan yönetici en başta vicdansızlığı yönettiği kuruma, ikinci olarak da millete yapar.
O nedenle bizim lügatimizde söz konusu millet ise “El öpmekle dudak aşınmaz”, özdeyişinin ayrı bir yeri ve önemi vardır.
Bir an için okul müdürlerinin ilçe milli eğitim müdürlerinden, onlarla birlikte il başkanından veya milletvekillerinden çekindikleri için muhalefetin yönettiği belediyelerinden yardım istemekten çekindiklerini varsayalım.
Özerk yapıda Aydın’ın tek yüksek öğretim kurumu adı üstünde üniversal Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Bülent Kent’e ne demeli, o kimden korkuyor?
Şayet o BŞB Başkanı’nın iki kez randevu isteğine olumlu cevap verseydi oluşacak karşılıklı diyalogla çözülmedik ne ADÜ yolu kalırdı ne de kampusta kuru ottan çıkan yangında güzelim zeytin ağaçları ve diğer bitkiler kül olurdu.
İnsan merak ediyor, acaba yanan yetişmiş milli servet olan zeytin ağaçlarını ve diğer bitkileri her gördüğünde Rektör Prof. Dr. Bülent Kent vicdanen rahatsızlık duyuyor mu?
Demem o ki,yaşananlara bakınca insan 40 yılda millete karşı eksikliklerimizi gidermede (vicdanlı olmada) zerre yol alamamışız,demekten kendini alamıyor.
Fuzuli’nin “Boş yere canı sıkılmaz insanın; ya bir eksiklik(vicdan) vardır, geleceğe dair ya da bir fazlalık(vicdansızlık) vardır; geçmişten gelen” sözleri- Prof. Dr. İlhami Güler’in dediği gibi- geçmişimizi özetlediği gibi bu günümüzü de özetliyor vesselam…
[article id=”5255″ color=”bg-primary”][/article]